2025 Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi’nin 13. maddesi üzerine AK Parti Grubu adına Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bir konuşma yapan AK Parti Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam açtı ağzını yumdu gözünü.
Konuşmasını muhalefet sıralarından gelen yoğun eleştiriler arasında sürdüren Sarıçam, AK Parti’nin 2002 yılında iktidara gelmesinden itibaren Türkiye’nin ekonomik büyümesinin ve kalkınmasının, üretim, güven, istikrar, altyapı yatırımları ve devlet desteği ile mümkün olduğunu vurguladı. Ahmet Gökhan Sarıçam, muhalefetin eleştirilerine karşılık, AK Parti’nin Türkiye’yi ekonomik anlamda büyütmek için gece gündüz çalıştığını, üreticilere destek vererek, devletin her vatandaşa eşit hizmet sunduğunu ve kalkınmanın ancak bu şekilde sağlanabileceğini savundu. Ayrıca, üretimi destekleyerek, vergi alma anlayışının değiştirilmesi gerektiği ve ülkenin kalkınması için altyapı oluşturulmasının önemine değindi. Sarıçam konuşmasında ekonomik büyüme ve sanayinin gelişmesi için atılan adımları örneklerle anlattı.
“SİZ HANGİ BARDAĞIN BOŞ TARAFINA BAKIYORSUNUZ?”
AK Parti Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam:
İktidar partisi milletvekili olarak muhalefet partisinin milletvekillerinin bardağın boş kısmını gösterme çalıştığı konuşma sürecinin sonunda birazda dolu tarafından bahsetmek için burada olmaktan çok mutluyum. AK Parti 2002 yılında iktidar olduğunda İsviçre ekonomisini devralmadı. 2001 yılında Türkiye’nin ihracat miktarı 31 milyar dolardı. 22 senenin sonunda 255 milyar dolara geldik. Siz hangi bardağın boş tarafına bakıyorsunuz?
Gözleri var, görmüyorlar. Kulakları var, duymuyorlar. Ağızları var, bildiklerini ifade edemiyorlar. Biz 31 milyar dolardan 255 milyar dolara nasıl geldiğimizi bir anlatalım. Bı da öyle boş nutuklarla olmadı. Gece gündüz çalışarak oldu. Herkes şunu bilir, üretmeden büyüyemezsiniz, üretmeden tüketemezsiniz. Eğer biz engelli kavramını ailelerinin kucağına ve insafına terk edilmiş engellilere sahip çıktıysak ürettik, güçlendik, insan merkezli siyasetle onlara devlet adına sahip çıktık.
Bir ülkede üretimin güçlenmesi, ekonominin büyümesi iki şeye bağlıdır. Bir güven, iki istikrar. Güven; önce sermaye üretecek insanlar devlete güvenmesi lazım. O devleti yöneten iktidara güvenmesi lazım. Aynı zamanda o ülkedeki 85 milyon ayrım yapılmadan, en doğusundan en batısına kadar üretmek istediğinde devleti yanında göreceğine inanması lazım. Kendisine ayrımcılık yapılmadığına inanması lazım. Dilini konuşmada özgür olması lazım. Şarkısını söylediğinde kafasına çatal bıçak atılmaması lazım. Ve bu ülkenin birinci sınıf vatandaşı olduğuna inandırılması lazım. Ama lafla değil icraatla. Yaşadığı şehre, yaşadığı köye gelen hizmetle.
“KARDEŞ BİZ ORALARI BİLİYORUZ”
Biraz önce Edirne milletvekili çıkmış, oradan buradan anlatıyor. Kardeş biz oraları biliyoruz. 2000 senesinde Edirne’de organize sanayi bölgesi dahi yoktu. Ben size kendi ilimden örnek vereyim. Kırklareli’nde AK Parti iktidar olduğunda, ben bir iktidar milletvekili olarak 1000 dönümlük komik bir OSB devraldım. Üzerinde 7 tane sanayi tesisi, bin tane çalışan vardı. Bugün Kırklareli Organize Sanayi Bölgesi 6 bin dönüme, 70 tesise, 7 bin 500 çalışana sahip bir tesis. 2025 yılındaki hedefimiz şu anda yapımı süren 30 tane sanayi kuruluşunun açılması ve burası üzerinden 5 bin istihdam daha sağlanması. Biz bunu nasıl yaptık? Oranın doğalgazını getirdik, elektriğini getirdik, yanına sanayi için olmazsa olmaz 30 milyon metreküplük bir barajı kurarak getirdik. Kesintisiz elektriği getirdik.
“CAHİL İNSANLAR AR-GE’YE, ÜRETİCİNİN YENİ YATIRIMLAR YAPMASINA HIRSIZLIK DER”
Altyapıyı oluşturursanız, ulaşımı oluşturursanız, üreticiye her türlü desteği verirseniz, üreticinin AR-GE’sini bütçesinden vergiden düşer yeni yatırımlara yönlendirirseniz ki bu bir ekonomik vizyondur. Kalkınmış bütün ülkeler böyle yapar. Cahil insanlar AR-GE’ye, üreticinin yeni yatırımlar yapmasına hırsızlık der. Kalkınmış ülkeler üreticinin yeni üretim organları açması için ondan vergi değil, ona aksine destek verir.
Üretmezse bir ülke vergi toplayamaz. Vergi, küçük beyinlerin anladığı gibi üreticinin tepesine binip onu yok ederek alınmaz. Vergi, üretici desteklenir, üretici üretir, ihraç eder, ihraç ettiği maldan kazandığı paradan, o üretimin piyasadaki dolaşımından elde edilen kardan alınır. Üreticinin tepesine binerek, üreticiyi ezerek kalkınmayı sağlayamazsınız. Türkiye’de 2002 tarihine kadar 2002 tarihinden sonra petrol bulmadık. Yaptığımız tüm araştırmalara rağmen, yaptığımız tüm yatırımlara rağmen, hala ülkemizin gelişmiş sanayimizin doğalgaz ve petrol ihtiyacını kendi kaynaklarımızdan maalesef karşılayamıyoruz. Ve biz ancak üreterek büyüyecek bir ülkeyiz. Değerli arkadaşım hastane istiyor. Hangi petrol yataklarındaki malzemeyi satıp elde edeceğiz? Çalışacağız, üreteceğiz ama bunun için altyapıyı oluşturacağız. Üreticinin yanında olacağız. 2002 senesinde Eximbank, bu maddenin içinde yer alan Eximbank 4 milyar kredi verirken, bugün 44 milyar ihracat desteği veriyor. Bunlar şu soruyu bize sormaya hak kazandırıyor: Türkiye 2002’den 2023’e kadar nereden nereye geldi?